Sabah ışığının suyun üstünde her saniye değişen titreşimini yakalamak için bir ressamın sandala binmesi—bugün bize romantik bir anekdot gibi görünüyor. Oysa bu sahne, resmin yalnızca sonucunu değil, yapılışının kendisini de görünür kılan bir eşik anıdır. Tüp boyanın taşınabilirliği, tuvalin atölyeden dışarı çıkabilmesi, ressamın gözünün ve bedeninin rüzgârla, nemle, zamanın akışıyla temas kurması… Tüm bunlar, “nasıl”ın […]

Sokak sanatı, şehrin gri duvarlarını, boş köşeleri ve sokaklarını cesur bir şekilde dönüştürerek, bireylerin ve grupların sesini duyurdukları, toplumsal eleştirilerini dünyaya haykırdıkları özgür alanlara dönüşüyor. Graffiti, duvar resimleri ve sticker sanatı gibi formlar, galerilerin sınırlarını aşıp, şehrin kalbine işliyor. Bu sanat biçimleri, sadece estetik bir gösteri değil; aynı zamanda herkesin katılabileceği bir ifade alanı yaratıyor. […]

Louise Bourgeois’nin 1982’de Robert Mapplethorpe’un objektifine verdiği o meşhur poz—koltukaltına iliştirilmiş, iki karışlık lateks heykeli Fillette’i (1968) “oyuncak bebek” gibi taşıdığı kare—ilk bakışta arsız bir espritüellik, biraz da provokatif bir mizah taşır. Oysa birkaç saniye sonra görüntü, modern heykelin yüz yıllık soyutlama idealiyle girişilmiş zorlu bir polemik olarak açılır. Çünkü Fillette’in göze çarpan “aşırı gerçekliği”, […]

Modernitenin “akıl çağı” olarak övündüğü yerde, aklın toplumsal bir yaşam formuna — bir teknosisteme — dönüştüğünü çoğu kez gözden kaçırırız. Bugün metro hatlarını, kredi algoritmalarını, pandemi uygulamalarını aynı mantıkta buluşturan görünmez örgü, yalnızca teknolojik değildir. Pazar, bürokrasi ve bilim disiplinlerinin ördüğü birleşik bir rasyonalite katmanıdır. Aşağıdaki satırlar, bu teknosistemin tarihini ve ontolojisini anlatırken, okuru hem […]