Geçtiğimiz günlerde Tilki Sanat Atölye Sohbetleri buluşmasının ilkini gerçekleştirdik ve katılımcılarımızla bir araya gelerek “Tarih Öncesinden NFT’ye: Kültürel Evrim ve Sanat” konusunu enine boyuna tartışmaya açtık. Çağımızın gelip dayandığı bu teknolojik eşiği çeşitli yönlerden sorgulayarak konuştuk. Şimdi ise bir atölye çıktısı olarak katılımcıların kaleminden çıkan düşünceleri sizlerle paylaşıyoruz. Sanat hayata yeni sorular sormaktır. Bizler de bu atölye sohbetleri vesilesiyle kolektif olarak üretmenin, bağ kurmanın imkânlarını birlikte deneyimliyoruz ve sizleri de buna ortak olmaya çağırıyoruz.
“Tilki Sanat I Atölye – Atölye Sohbetleri” daha önce çeşitli atölyelerimize katılım göstermiş kişiler açık bir etkinliktir ve 15 günde bir olarak düzenlenmektedir. Mevcut atölyelerimizden haberdar olmak için bağlantıyı tıklayabilirsiniz.
Sanatın İnsana Dairliği Gidiyor mu? // Melek Kocasinan
Nisan ayında düzenlenen Tilki Sanat sohbet atölyesinde, sibernetik sanat üzerinden, telif hakları, estetik deneyim, felsefe gibi pek çok açıdan gelişmekte olan NFT sanatının ve sanat piyasasının olumlu ve olumsuz yanlarına bakmaya çalıştık. Atölyeden anlamlı sorularla ve potansiyel cevap başlangıçlarıyla ayrıldım.
Öncelikle, “sanatın insana dairliği gidiyor mu ve bildiğimiz dünyaya dair bir şey kalmayacak mı?” endişemizi ve kayıp duygumuzu paylaştık. Sibernetik sanat eserlerinde, klasik bir sanat eserinde yakaladığımız hissiyatı bulabilir miyiz? Bekleyebilir miyiz? Yaşadığımız duyu kaybını, sanal tiyatro ve fiziksel mekânda tecrübe edilen tiyatro deneyimi karşılaştırmasıyla irdeledik.
Tüm deneyimlerimiz ekranlar üzerindeyken, sanatı deneyimlemenin ve mülkiyetinin dijitalleşmesi doğal bir süreç midir, sorusunu sorduk. NFT sanatçıyı ve satın alanı koruyor mu? Ana kodun altındaki değişen kodlarla sanat eserinin kopyalanamaz hale gelmesi sayesinde edisyon sayısının ve mülkiyetin kontrolünü tartıştık. Kripto sanatın sanatçıyı koruduğunu, ilerideki satışlardan sanatçının pay alabilmesinin olumlu olduğunu konuştuk. Burada başka sorular ortaya çıktı: sanat eserinin sanatçısından nasıl emin olacağız? Yapay zekâ mı yapıyor yoksa gerçek bir insan mı nereden bileceğiz? Şu andaki bazı eserleri bir takım şirketler mi üretiyor? Sotheby’s gibi büyük sanat kurumları işin içine girince NFT piyasasının güvenirliliği mi artıyor yoksa manipülasyona açık hale mi geliyor? Son aylarda, NFT sanat piyasasındaki büyük, ses getiren alımlar manipülatif mi?
Felsefi açıdan baktığımızda, Post-Truth (Hakikat sonrası) çağda olmamız bu süreci nasıl etkiliyor? Sanatın tarih boyunca gerçeklikle olan bir uğraşı olduğunu, şimdi ise, “Gerçek hiç olmamış gibi davranan bir sanatla karşı karşıya” olduğumuzu konuştuk.
Post-hakikat evresinde, modernizmle oluşmuş olan kalıplar tek tek değerlendirilip yıkılırken, doğal bir süreç midir NFT sanatı? NFT sanatının kurduğu bu yeni bağlam, dijitalleşen gerçeğimizin bir yansıması mı? Şu andaki gerçeğimiz dijital ve insan orada toplumsallaşmaya çalışıyor. Pandemi nedeniyle 2 yıla yakındır evlerde olmamız da topluluk etrafında var etme, var olma ihtiyacı olan insanın dijital ortamda kabileleşmesini sağlıyor. NFT sanat piyasası da bu sürecin doğal bir gelişimi midir?
“Sanatın bizi değiştirme, dönüştürme gücü değişti, retinal bakma süreçlerimiz değişti. Heykel eski heykel değil, resim eski resim değil. Önemli olan X sergisine gittim demek” önemli bir vurguydu. Sanat eserini deneyimlerken, “bu eseri takdir ettiğim için kendimi takdir ediyorum” son aşaması, artık “bu (trend olan) sergiye gittim”le yer değiştirdi.
Adorno’ya atıfla, şu anki sanatın sadece umut vaat eden, politik bir sorun işlemeyen, gülmeye, eğlenmeye odaklı bir hale geldiği süreci NFT sanat piyasası hızlandıracak mı? “İçi boş bir bilinç” mi hakim olacak? Sadece haz almaya odaklı, hızlı hızlı tükettiğimiz bir sanat mı olacak?
Kripto sanat, alıştığımız sanat anlayışından ve algısından çok farklı olduğundan, “kripto sanat eleştirisi”nin ortaya çıkması gerektiğinin altı çizildi. Atölye sonunda, zaten çağdaş sanatı eleştirmekte zorlanan sanat tarihi ve eleştirisinin, kripto sanatı eleştirebilmek ve anlamlandırabilmek için daha farklı teorilere ihtiyacı olduğunu ve bunu interdisipliner bir şekilde (felsefe, sosyal psikoloji, ekonomi gibi alanları dahil ederek) yapmasının gerekliliğini gözlemledim.
Son olarak, NFT sanatının da parçası olduğu, nesneyi aşkın bir gerçekliği yaşamaya başladığımız sürecin, insana neler getireceği tartışması, “belki ileride sokağı, geziyi, hayatı bu şekilde yaşamaya başlayacağız, ‘gerçek hiç olmamış gibi…” irdelemesi, insanın gerçeklikle olan ilişkisinin evrimi bağlamında atölyenin beni en çok düşündüren ve vurucu noktası oldu.
Algılar Değişirken // Efe Elmastaş
Benim düşünceme göre Blockchain, içinde bulunduğumuz sistemin çıkmaz sokakları neticesinde ortaya çıkmış bir sonuçtur. Sistemin damar yolları tıkanmış ve vücut kendini baypas etmiştir. 2008 yılında ortaya çıkan Amerika’daki bankacılık krizinin (organik) kaybedenlerinin, devlet eliyle kurtarılması esnasında kullanılan finansal enstrümanlar, paranın değerini artması, saklanması ve mevcut değerinin korunması talebini doğurmuş ve bu teknolojik oluşumla yeni bir yola girmiştir. Sonuç olarak bugün NFT sanat ürünlerini konuşuyor ve bu değiştirilemez kodların sanat olup olmadığını tartışmaya açıyoruz. Elbet mevcudun bu kadar göz önüne gelmesinin sebebi de ödenen rakamlardır. Fakat burada asıl konu (yani biz bilindik, duyusal deneyimleme talebi yüksek sanat alımlayıcıları açısından) kişinin elleriyle tutup, dokusunu hissedemediği veya varlığıyla bize maddi olarak bir tatmin yaşatmadığı bir eserin nasıl olur da bu kadar paraya satın alındığıdır. Bence buradaki asıl yanılgımızın bir sanat eserine sahip olmaktan ziyade değeri artacağı düşünülen (aynı coin ve tokenlarda olduğu gibi) bir biriktirme aracının sanatla ilişkilendirilme halidir. Ortada sanat eserine sahip olma derdi yoktur, onun itibar hakkı artışının bir ekonomik değer olarak algılanması söz konusudur. Hatırlayacağınız gibi Saba Tümer’in gülüşü veya LeBron James’in smacı da NFT olarak satıldı ve sahiplerinin soğuk cüzdanındaki yerini aldı. Sizce saydığım bu iki örnek ve türevleri de sanata dâhil midir? Sonuç olarak günümüzün şartları bize yeni bir ayrım noktası yaratmaktadır. Eskiden söylenile gelen “sanat ayrı şeydir, sanat piyasası ayrı” özdeyişine sanırım Blockchain teknolojisini de ekleyebiliriz diye düşünüyoruz. Hadi o zaman özdeyişi baştan kuralım. “Sanat ayrı şeydir, sanat piyasası ayrı, NFT ise apayrı. Bunların hepsi birbirinden farklı mevzular” Kalın sağlıcakla…
Sohbetten Geriye Kalanlar // Sülbiye Yıldırım
Tilki Sanat’ın önemli atölye sohbetlerinden birinde olmak, sanatın çok güncel bir konusunu tartışmak benim için çok değerliydi. Tarihsel süreçteki mağaraların duvarlarına yaptığı resimlerden başlayarak günümüzde NFT’ye varan çizgide geçirdiği evrimsel süreci düşündüğümüzde, insanın bütün yapmalarının ve etmelerinin ekonomik ilişkilerinden ayrı düşünülemeyeceği gerçeği ile yüzleştik yeniden.
İnsan, “Sanat” diye nitelediğimiz bütün yaratılarında, yaşamla ilgili düşünsel ve sosyal ilişkilerinden doğan sorunlarını görünür kılmış. Zamanla, mekânla ve kendisiyle olan uyum ya da uyumsuzluklarını ifade etmek ihtiyacı içinde sanatı kullanmış. Bu anlamda sanatın sosyal, felsefi çok boyutlu yönünün olduğu bir gerçek. Öte taraftan da insanın sanata yüklediği anlamın üretim ilişkileriyle bağını gözden kaçırmamak gerekir. Zaman içinde değişen üretim biçimleriyle birlikte değişen yaşam biçiminin ortaya çıkardığı sosyal oluşumlar sanat eserinin hem yaratım amacında hem de kavramsal anlamında değişikler yaratmış. Modernizmle birlikte de sanat eserinin estetik değeri geride kalmış, meta değeri tek ölçüt durumuna gelmiş.
Atölye sohbetimizin de konusu olan NFT’nin popüler olduğu bugüne geldiğimizde ise; meta değerinin bambaşka boyut kazandığını, sanal platformlarda, sanal meta değeri hareketliliğine bağlanmış bir sanatın söz konusu olduğunu görüyoruz. Sohbet bende; “Dijital sanal bir dünyada var edilen bir resmin, NFT denen dijital borsada sanal bir değerlendirme sistemiyle pazarlanmasında, bu sanal değer neyin değeridir?” sorusunu yarattı. Bence bu sorunun yanıtı “sanat” kavramını tartışılır hale getirir. Bu önemli bir tartışmadır ve yine bence bir kırılma noktasının da işaretidir.
Anlayacağınız atölye sohbetinden geriye bende, “sanat ve sanatçı”ya dair huzur kaçıran sorgulamalar kaldı. İç dünyamda, yaşadığı dünyaya ayna tutarak o dünyanın görüntüsünün ötesinde duygularını, sıkıntılarını, çıkmazlarını kısaca insana dair olanı eserlerine yansıtan birçok ressam, yazar ve şairle söyleştim. Onların ölmezliğinin arkasında yatan nedeni aradım. Hepsi de zamanlarını aşarak bugün de varlıklarını sürdüren bütün sanatçıların, bir kez ilişkiye girildiğinde bir daha silinmeyen etkilere sebep olmalarının nedenini düşündüm. Onlar üzerine konuşmak için hiç de sanat uzmanı olmak gerekmediğinin rahatlığıyla, onlarla özdeşlik kurdum, kendimce konuştum da konuştum. Çünkü onların sanatçılığı tam da benim gibi sıradan bir insanda da duygulanımlar yaratması, düşünceler uyandırmasında yatıyor.
Sonra fark ettim ki, atölye sohbetinde NFT konuşulurken; “İlk 5000 Gün” ve Beeple, 69 milyon dolarlık fiyatı üzerinden değerlendirildi. O zaman şu soruları sormak gerekmez mi; NFT yapıtın meta değerinin, o yapıtın anlamından daha çok konuşulduğu bir platformsa, yapıt ne olursa olsun, nasıl olursa olsun onun ilk ve tek örnek olması değeri belirliyorsa bunun sanat için bir anlamı var mıdır? Bu arada “sanat”a neler olmaktadır?
Beeple’ın “İlk 5000 Gün” yapıtı gibi. O “ilk” sözcüğü ve kesintisiz 5000 günü içermesi ona değerini veren şeyse, 5000 gün boyunca tek tek yayınlandıktan sonra bir araya getirilen, çok sıradan resimlerden oluşan bir dijital resim, sanat eseri bağlamından kopuk olarak biçilen bir değere sahip oluyor mu? Peki, o zaman bir sanat eserini sanat eseri yapan değerlere ne olacak? Sanatın insanla olan ilişkisi nasıl olacak? İnsanın yaşamla, gerçeklikle, toplumla kavgalarında sanat nerede konumlanacak?
Kısaca atölye sohbeti, sonrasında da bitmeyen düşünceler ve sorgulamalar yarattı bende. Söyleşi, sanatın birçok kavramını defalarca düşünmeme yol açtı. Bu güzel sohbet, “düşünce” üretmeyi kışkırtan birliktelik için teşekkürler.
Yeni Sorular // Işıl Kasım Özmüş
Çoğumuz özellikle son günlerde blockchain kavramını anlamaya çalışırken ve bazen de “bu konular zaten finansçı ve yatırımcıların işi” diye düşünüp kendimizi konuya vakıf olmaktaki eksikliğimiz konusunda rahatlatırken birden karşımıza başka bir kavram “NFT”ler çıktı. Üstelik belki de sıradan vatandaş olarak hiç beklemediğimiz, izleyici olarak daha romantik gördüğümüz ve piyasası olduğunu çoğu zaman unuttuğumuz sanat alanında. Paramızın dijitalleşmesi fikrine yeni yeni alışırken bazılarımızın izleyicisi bazılarımızın ise yaratıcısı olduğu sanat eserlerinin de blockchain kavramı ile yanyana gelmesi ve dijital sertifikalarının olması durumu beraberinde birçok soru ile geliyor. Sanat eserleri dijital ortama nasıl aktarılacak ve saklanacak, ‘biricik ve tek’ diye adlandırılan bu NFT’ler nasıl biricik ve tek kalacak, bu dijital sertifikaların fiyatlandırılması nasıl olacak, Louvre’da görmek için sıraya girdiğimiz Mona Lisa’nın da NFT’si olacak mı? Şu an bu soruların hepsi kendisine hemen bir cevap bulmaktan öte üzerine konuşuldukça başka soruları gündeme getirecek gibi görünüyor. Biz bu atölye ile sorularımızı sormaya başladık, bundan sonra da yeni sorularla cevapları aramaya devam edeceğiz.